Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Bireycilik dendiğinde çoğu zaman akla gelen, egoizm ve hedonizmle harmanlanmış bir tanım oluyor. Bu daha çok global kapitalizmin düşünce dünyasında yarattığı bir nevi kısırlaştırma operasyonu olarak algılanabilir. Elbette hedonizm, bilebildiğimiz kadarıyla Epikür’den beri var. Birey-toplum ikilemini –eğer bu bir ikilemse- açıklığa kavuşturma çabası da yine bilebildiğimiz kadarıyla ilkçağdan beri süregelmektedir. Yine de tek faktörlü güdük bir tanımın gerçeklikmiş gibi kitle üzerine empoze edilmesi sanırım sadece bu sosyal-ekonomik-kültürel sisteme ait. Halbuki kavramın bundan daha derin ve bu kavrama katılan anlamların da oldukça çeşitlilik gösterdiğini biliyoruz. Global kapitalizmin global insanı, korkarım bireyciliğin hazcı yorumundan bile daha yüzeysel ve daha atomize olma yolunda ilerlemektedir. Kavramın genişliğini göstermek için hazırda var olan çalışmalardan az da olsa yararlanmak ve bazı sorular sormak istiyorum. Böylece daralmış algımızı genişletme ve bilgilerimizi arttırma şansı bulabiliriz. Üskül, Bireyciliğe Tarihsel Bakış’ta şöyle diyor:
Bireyciliğin göreli basitliğine bakıp da aldanmamak gerekir. Bireycilik, kendi tarihi boyunca oldukça büyük bir karmaşık dönemden geçerek bugüne gelmiştir. Bunun sebebi, ortaya çıkışından itibaren çok çeşitli şekillerde kendisini göstermesidir. Bireycilik, tek bir kimsenin tercihi olarak marjinal kalabilir ve kişisel bir etik değer olarak kalır, ya da tek bir grubun veya bütün bir toplumun tercihi olabilir; o zaman da toplumun global örgütlenmesinin ilkelerini hazırlayan gelişmiş entelektüel bir doktrin haline gelir. Paradoksun tam da burada ortaya çıktığı görülmektedir: Çok bireyci bir yaşam sürdürürken, bireycilik karşıtı bir ideolojiye sahip olunabilir ya da bireyin komünoter bir yaşam biçimi seçip, kerhen istediği, kabul etmek durumunda kaldığı bireyci bir toplumda yaşaması da mümkündür. Bir diğer olasılık da özel yaşamda biçimsel olarak çok bireyci bir yaşam sürdürüp, en konformist modellere öykünmektir. (2003)
Burada vurgulanması gereken kişisel bir etik değer olarak bireyciliği benimsemenin de, aslına bakılırsa bireyciliğin bir tanımı algılayıp benimsemek anlamına geldiği ve bunun da içinde yaşanılan toplumla çift taraflı bir etki sonucunda ortaya çıktığıdır. Halbuki burada yazarın vurgulamaya çalıştığı bireyciliğin uygulanmasında yaşanan çelişkiler ve çeşitliliktir. Yine de bu çeşitlilik, bireycilik algısına yönelik bir çeşitlilik olarak karşımıza çıkmıyor. Paradoksun birinci durumunda kişi bireyci bir yaşam sürmekte ve toplumsalcı görüşlere sahip olmaktadır. Bu, büyük ihtimalle bireyci bir toplumda yaşamak zorunda kaldığı anlamına geliyor. Çünkü onun bireysel hareketi, ona dayatılan olarak karşısına çıkıyor. İkinci durumda ise kişi toplumsalcı bir yaşamı seçmekte fakat istemeden de olsa bireyci bir toplumda yaşamaktadır. İkinci durumda da yine bireyci toplumda yaşanan hezeyanı görmekteyiz. Üçüncü durumda ise, birey bireyci bir yaşam sürmekte fakat topluma boyun eğici bir yaklaşım göstermektedir. Yine bu durumda da bireyin toplumsal yaşama boyun eğmesi onun toplumsalcı bir toplumda yaşadığını göstermez. Bu ayrımlar sadece tek veya grup içinde hareket etmeye yönelik ayrımlardır ve temel olarak toplum ve birey arasında karşıtlık olduğunu vurgulamaktadır. Bize ise bunun sadece birçok yaklaşımdan sadece biri olduğunu biliyoruz. Burada sormak istediğimiz soru bireyin topluma karışmasından önce birey olarak ne derece var olduğu ve dolayısıyla toplumla arasındaki karşılıklılık ilkesinin boyutunun ne olduğudur.
Laurent ise bireyciliğin çeşitliliği konusunda şunları diyor:
Bireyci bir yorum ya da uygulamalara elverişli alanlar da çok çeşitlidir: Sosyolojik bireycilik, siyasal bireycilik, ekonomik bireycilik hatta dinsel, etik, epistemolojik ve felsefi bireycilik vardır ve bunların biri diğerinin tamamlayıcısı değildir. (1993)
Yazar burada yine farklı bireycilik alanlarının birbirlerinin tamamlayıcısı olmadığını söylüyor. Yine burada bireyciliğin nasıl algılandığı konusunda bir tanımlama yok. O halde biz de Marksist bir tavır alalım ve bireyciliği kendini gerçekleştirme ve kendini gerçekleştirme araçlarına eşit derecede sahip olma hakkı olarak tanımlayalım. (Yani Marksist sayılabilecek bir özgürlük tanımını bireycilikle eşitledik) Bu durumda ekonomik olarak bireyci olamayan birinin siyasal olarak bireyci olması ne derece mümkündür? Derece burada önemlidir çünkü ancak kendimizi gerçekleştirme araçlarına eşit hakkımız olduğunda kendimizi birey olarak tanımlıyoruz. Ya da soruyu tersten sormak gerekirse ekonomik olarak bireyci olmuş biri, siyasal ve sosyal yaşamda diğerlerinin bireyciliklerine ne kadar izin verir? Dolayısıyla burada ne kadar sorusunu sormak bizi bireyciliğin dereceleri olduğu ve bu derecelerin her birey tarafından özgürce seçilemediği noktasına götürmektedir. Bu noktadaki sorular çoğaltılabilir ama biz alıntı yapmaya devam edelim.
Bireycilik, her şeyden önce insanlığın toplumsal birliklerden değil, bireylerden oluştuğu kanısına dayanır. Bu varlıklar, biri diğerinden ayrılamaz ve indirgenemez varlık özelliği taşırlar. Duygulanımları, hareketleri ve düşünceleri kendilerine aittir. (1993)
Yine oldukça iddialı bir ifadeyle karşı karşıyayız. Burada sorulacak soru bu varsayımın nereden çıktığıdır. Sanki bize aydınlanma düşüncesinin ve modernleşmenin söylemlerini hatırlatıyor. Yoksa bunun dışında insan doğasına yönelik bu tip genellemelerin pek de doğrulanabilir yanı yoktur. Tüm sosyal bilim kitapları insanın sosyal bir varlık olduğu cümlesiyle başlar ve insanı sosyal olmadan önce özgür ve bilinçli bir birey olarak tanımlamak oldukça idealist bir yaklaşım gibi görünüyor. Böyle bir durum olsa bile bu durumdaki bir varlığın bugünkü anladığımız anlamıyla insan olduğu da oldukça tartışmalıdır. İnsanların duygulanımlarının, hareketlerinin ve düşüncelerinin en azından bazı durumlarda kendisine hiç de ait olmadığını görmek için ise biraz sosyal psikoloji bilmek yeterlidir. O halde bu güdük ve hiç de bilimsel olmayan bireycilik anlayışı nasıl oluyor da tek ve doğru tanımmış gibi her defasında önümüze çıkıyor?
Buradan hareketle şunu söylemek mümkündür ki bireyciliğin tanımı ve imkanları oldukça tartışmalı bir konunun öznesidir. Üskül’ün kitabında bireyciliğe komünotaryanist bakış açıları da incelenmiş ve bireyciliğin tarihsel gelişimi oldukça kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. Benim vurgulamak istediğim ise, bireyciliği tek taraflı ve tek tanımlı bir şekilde anlamaya çalışmanın, tarihsel olmayan idealist bir bakış açısı olduğudur.
Tarih: 2016-03-02 01:56:11 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Bireycilik Nedir
Bireylerin yararlarını toplumsal yararlardan daha üstün veya daha önemli sayan öğreti, tutum veya politikaların genel adı, ferdiyetçilik, individüalizm
bireycilik
FelsefeBütüne, genele değil de, bireye, tek olana üstünlük tanıyan görüş, ferdiyetçilik, individüalizm
Bireyciliğin göreli basitliğine bakıp da aldanmamak gerekir. Bireycilik, kendi tarihi boyunca oldukça büyük bir karmaşık dönemden geçerek bugüne gelmiştir. Bunun sebebi, ortaya çıkışından itibaren çok çeşitli şekillerde kendisini göstermesidir. Bireycilik, tek bir kimsenin tercihi olarak marjinal kalabilir ve kişisel bir etik değer olarak kalır, ya da tek bir grubun veya bütün bir toplumun tercihi olabilir; o zaman da toplumun global örgütlenmesinin ilkelerini hazırlayan gelişmiş entelektüel bir doktrin haline gelir. Paradoksun tam da burada ortaya çıktığı görülmektedir: Çok bireyci bir yaşam sürdürürken, bireycilik karşıtı bir ideolojiye sahip olunabilir ya da bireyin komünoter bir yaşam biçimi seçip, kerhen istediği, kabul etmek durumunda kaldığı bireyci bir toplumda yaşaması da mümkündür. Bir diğer olasılık da özel yaşamda biçimsel olarak çok bireyci bir yaşam sürdürüp, en konformist modellere öykünmektir. (2003)
Burada vurgulanması gereken kişisel bir etik değer olarak bireyciliği benimsemenin de, aslına bakılırsa bireyciliğin bir tanımı algılayıp benimsemek anlamına geldiği ve bunun da içinde yaşanılan toplumla çift taraflı bir etki sonucunda ortaya çıktığıdır. Halbuki burada yazarın vurgulamaya çalıştığı bireyciliğin uygulanmasında yaşanan çelişkiler ve çeşitliliktir. Yine de bu çeşitlilik, bireycilik algısına yönelik bir çeşitlilik olarak karşımıza çıkmıyor. Paradoksun birinci durumunda kişi bireyci bir yaşam sürmekte ve toplumsalcı görüşlere sahip olmaktadır. Bu, büyük ihtimalle bireyci bir toplumda yaşamak zorunda kaldığı anlamına geliyor. Çünkü onun bireysel hareketi, ona dayatılan olarak karşısına çıkıyor. İkinci durumda ise kişi toplumsalcı bir yaşamı seçmekte fakat istemeden de olsa bireyci bir toplumda yaşamaktadır. İkinci durumda da yine bireyci toplumda yaşanan hezeyanı görmekteyiz. Üçüncü durumda ise, birey bireyci bir yaşam sürmekte fakat topluma boyun eğici bir yaklaşım göstermektedir. Yine bu durumda da bireyin toplumsal yaşama boyun eğmesi onun toplumsalcı bir toplumda yaşadığını göstermez. Bu ayrımlar sadece tek veya grup içinde hareket etmeye yönelik ayrımlardır ve temel olarak toplum ve birey arasında karşıtlık olduğunu vurgulamaktadır. Bize ise bunun sadece birçok yaklaşımdan sadece biri olduğunu biliyoruz. Burada sormak istediğimiz soru bireyin topluma karışmasından önce birey olarak ne derece var olduğu ve dolayısıyla toplumla arasındaki karşılıklılık ilkesinin boyutunun ne olduğudur.
Laurent ise bireyciliğin çeşitliliği konusunda şunları diyor:
Bireyci bir yorum ya da uygulamalara elverişli alanlar da çok çeşitlidir: Sosyolojik bireycilik, siyasal bireycilik, ekonomik bireycilik hatta dinsel, etik, epistemolojik ve felsefi bireycilik vardır ve bunların biri diğerinin tamamlayıcısı değildir. (1993)
Yazar burada yine farklı bireycilik alanlarının birbirlerinin tamamlayıcısı olmadığını söylüyor. Yine burada bireyciliğin nasıl algılandığı konusunda bir tanımlama yok. O halde biz de Marksist bir tavır alalım ve bireyciliği kendini gerçekleştirme ve kendini gerçekleştirme araçlarına eşit derecede sahip olma hakkı olarak tanımlayalım. (Yani Marksist sayılabilecek bir özgürlük tanımını bireycilikle eşitledik) Bu durumda ekonomik olarak bireyci olamayan birinin siyasal olarak bireyci olması ne derece mümkündür? Derece burada önemlidir çünkü ancak kendimizi gerçekleştirme araçlarına eşit hakkımız olduğunda kendimizi birey olarak tanımlıyoruz. Ya da soruyu tersten sormak gerekirse ekonomik olarak bireyci olmuş biri, siyasal ve sosyal yaşamda diğerlerinin bireyciliklerine ne kadar izin verir? Dolayısıyla burada ne kadar sorusunu sormak bizi bireyciliğin dereceleri olduğu ve bu derecelerin her birey tarafından özgürce seçilemediği noktasına götürmektedir. Bu noktadaki sorular çoğaltılabilir ama biz alıntı yapmaya devam edelim.
Bireycilik, her şeyden önce insanlığın toplumsal birliklerden değil, bireylerden oluştuğu kanısına dayanır. Bu varlıklar, biri diğerinden ayrılamaz ve indirgenemez varlık özelliği taşırlar. Duygulanımları, hareketleri ve düşünceleri kendilerine aittir. (1993)
Yine oldukça iddialı bir ifadeyle karşı karşıyayız. Burada sorulacak soru bu varsayımın nereden çıktığıdır. Sanki bize aydınlanma düşüncesinin ve modernleşmenin söylemlerini hatırlatıyor. Yoksa bunun dışında insan doğasına yönelik bu tip genellemelerin pek de doğrulanabilir yanı yoktur. Tüm sosyal bilim kitapları insanın sosyal bir varlık olduğu cümlesiyle başlar ve insanı sosyal olmadan önce özgür ve bilinçli bir birey olarak tanımlamak oldukça idealist bir yaklaşım gibi görünüyor. Böyle bir durum olsa bile bu durumdaki bir varlığın bugünkü anladığımız anlamıyla insan olduğu da oldukça tartışmalıdır. İnsanların duygulanımlarının, hareketlerinin ve düşüncelerinin en azından bazı durumlarda kendisine hiç de ait olmadığını görmek için ise biraz sosyal psikoloji bilmek yeterlidir. O halde bu güdük ve hiç de bilimsel olmayan bireycilik anlayışı nasıl oluyor da tek ve doğru tanımmış gibi her defasında önümüze çıkıyor?
Buradan hareketle şunu söylemek mümkündür ki bireyciliğin tanımı ve imkanları oldukça tartışmalı bir konunun öznesidir. Üskül’ün kitabında bireyciliğe komünotaryanist bakış açıları da incelenmiş ve bireyciliğin tarihsel gelişimi oldukça kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. Benim vurgulamak istediğim ise, bireyciliği tek taraflı ve tek tanımlı bir şekilde anlamaya çalışmanın, tarihsel olmayan idealist bir bakış açısı olduğudur.
Bulmacada Bireycilik
Bulmacada Bireycilik sorusunun cevabı nedir?
Kare ve çengel bulmacalarda "Bireycilik" sorusunun yanıtında boşluk 13 harflidir ve cevabına İNDİVİDÜALİZM yazabilirsiniz..
Tarih: 2016-03-02 01:56:11 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Bireycilik Ne Demek: Bütüne..
Yorum Yapx